Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

31 Ağustos 2015 Pazartesi

VIZ VIZ ARILAR SALDIRDI...

          Ertesi günkü durumu

Hafta sonu için babaannemizin yanına eşimin memletine gittik. Akşam 9 buçuk gibi vardık. Daha biz arabadan eşyaları indirme telaşındayken Görkem çoktan inmişti. Onur da onun arkasından durur mu tabi uçtu.  Apartmanın önünde merdivenlerde babaanneyle hasret giderdiler sarıldılar falan derken Görkem "aa anne burada bir  sürü arı var" dedi. Çocuğun öyle demesinin ardından çığlıkları başladı. Ama nasıl bağırıyor etinden et kopardılar sanki. "Annee boynumdan soktular anne kafamdan anneee gözümden" diyor çocuk, o sırada Onur ağlamaya başladı. Aha dedim onu da soktular. Neyse onunki çok kısa sürdü. Apartmanın merdivenine arılar yuva yapmış. O kadar fazlaydılar ki zaten karanlıkta ne olup bittiğini anlayamadan çocukları anında hallettiler. Arı istilasından kurtulup çığlıklar eşliğinde yukarı zor çıktık. Biz zannediyoruz ki Görkem'i bir kere soktular. Ondan sonrasında Görkem huylandığı için bağırıp çağırıyor. Bir de baktık ki çocuğun her yerini şişlemişler. Kafasının iki yerinden, boynunun iki yerinden ve gözünün kenarından sokmuşlar. 3 yaşındayken Görkem'i yine sokmuştu arı. O zamandan alerjisi olmadığını bildiğimden o konuda endişe etmedim. Çünkü arı sokmasına alerjisi olan insanların ölüm riski bile var. 1 saat kadar sürekli bağırarak ağladı. Yazık minik kuzu Onur'u da kolundan sokmuşlar ama onun tıkı bile çıkmadı. Sadece neresi acıdı diye sorunca kolunu gösteriyordu. Şaşkınlığımdan o akşam fotoğraf falan da çekmemişim. 
     Ertesi sabah uyandığındaki hali

Kafasının içindeki zaten çok belli değildi. En fazla gözü şişti ve acıdı. Eşim domates sürelim acısını alır dedi. Ben aman dur belki zararı olur deyip domatesi sürdürmedim. İnternet anneliğimi gösterip hemen araştırmaya başladım. Çok acele edindiğim bilgilere göre kredi kartı gibi sert bir cisimle arının iğnesini çıkarttık ilk önce, sonrasında suyla yıkadık ve buz koyduk. 

İnsanın başına sık gelmeyince böyle olaylar ne yapılması gerektiğini bilemiyor, bilse de bazen telaştan aklına gelmiyor. Ama belki bu yazıyı okuduktan sonra sizin de başınıza gelirse aklınızda bulunması gereken bir kaç önemli nokta;

-Arının ısırdığı alanda küçük siyah nokta olup olmadığına bakın. En kısa sürede iğneyi deriden çıkarmak arı sokmasının ciddiyet seviyesini biraz azaltabilir. 

-Arının soktuğu yere buz veya soğuk su torbası uygulayın.

-Alternatif yöntem olarak da karbonat ve su uygulanabilir. 

Arı sokmasının vücuda çok fazla faydası var. Eklem ağrılarına iyi geldiği söyleniyor. Bir de kan dolaşımını hızlandırıyormuş. Doğal antibiyotik derler arının zehri için. Bunu gerçekten Görkem küçükken tecrübe etmiştim. Arı soktuktan 4-5 saat sonra çişini yaptırdığımda idrarında antibiyotik kokuyordu. Yaradanın mucizesi... 

Bu da böyle geldi geçti işte. Bütün dertlerimiz arı sokması kadar küçük olsun. 

Arının zehri de oğullarıma şifa olsun... 
Sağlıklı günler diliyorum hepinize... 
Devamını Oku »

24 Ağustos 2015 Pazartesi

ONUR 29 AYLIK

 
Her çocukta maalesef ki dediğim dedik çaldığım düdük bir dönem oluyor. Psikolojide buna 2 yaş sendromu deniyor. Aslında bu sendromların önü açık 3,4,5,6, diye devam ederken çocuklar büyüyor, bizler yaşlanıyoruz. Her çocukta bireysel farklılar olduğu gibi kardeşler arasında da bu farklılığın yaşanması pek tabi mümkün. Görkem'in bu 2 yaş sendromunu bu kadar sıkıntılı atlattığını hiç hatırlamıyorum. Belki de o zamanlar ilk çocuk olması nedeniyle tahammül sınırlarım daha yüksekti. Onur deyim yerindeyse bize kök söktürdü. Çocuk psikolojisini meslek icabı iyi bilen biri olarak tam bir terzi - sökük ilişkisi yaşandı bazen. Tamam şunu hepimiz biliyoruz artık. Çocuk istediklerini ağlayarak yaptırmayı öğrenmemeli. Ağlayarak bir şey istediği zaman yapılmamalı falan falan. Onur artık ağlamayı aştı krizlere götürdü olayı. Komşular "çok ağlıyor bu çocuk bi derdi mi var" dese de takmadık ağlattık. Dikkatini başka bir yöne çekerek veya drama yoluyla hareketli hikayeler anlatarak bu krizleri aştık çok şükür... 

Peki bu çocuk hep mi böyleydi. Hayır tam 2 yaşını dolduracağı sıralarda bakıcı değiştirdik. Haliyle zaten yeteri kadar zor geçen 2 yaş sendromu bizim için iyice zorlaştı. Yetmedi 3 ay sonra bir bakıcı daha değiştirdik. Çocuk hırçın olmasın da ne yapsın. Kuzum kadınlara alışmaktan helak oldu. Aslında çok da çabuk alışıyor gibiydi ama çocukların iç dünyaları bambaşka kim bilir orada ne fırtılar koptu. 

Tuvalet eğitimi zamanımız geldi aslında. Ara ara çok küçük deneme çalışmaları yaptım yarım saat içinde 4 kez parkelere yapınca aman oğlum sen biraz daha dur dedim :)) Tuvalet eğitimini bir dönüm süreci ve biz bakıcılarla sürekli dönümler yaşamaktan düzenimizi oturtamadık. Aslında hiç acelem yok. Çocuğum hazır olsun kendini rahat hissetsin. Yeni bakıcı teyzesiyle ilişkilerini sağlamlaştırsın. Kışın da alışır sıkıntı yok zaten ev çok sıcak oluyor. Sağlığı yerinde olsun da gerisi mühim değil...

Uzun uzun cümleler kurarak konuşmuyor. Ama derdini çok güzel anlatıyor. Mesela "Onur düştüş (düşmüş)" elini gösteriyor acı. Öcük diyor sineklere ısırmış bile demiyor. haam haamm diye gösteriyor. Daha komik kelime kullanımları var da şu an aklıma gelmiyor.

Çok güzel oyun kurup, oynuyor. Önünde bir abisinin olmasının rolü büyük gibi geliyor. Ön teker misali bizimkisi abisi nasıl oynuyorsa o da arabaları sürerken öyle ses çıkarıyor. Bu aralar en favorisi çöp kamyonları. Nesi ilgisini çekiyor anlamıyorum. Balkonun hemen karşısında çöp bidonu var. Kamyon onu boşaltmaya gelince sesini duyar duymaz fırlayarak geliyor bakmak için. Çöp kamyonuna benzer bi tane oyuncağı var onunla da oynarken çöp kamyonunun geri geri gelirken çıkardığı sesin  aynısı çıkarıyor. Çocukların gözlem ve taklit yeteneğine hayranım. 

Bu da burda dursun...
Onur'un ileride bakacağı çocukluk bilgilerinden olsun... 

Sevgiyle kalın....
Devamını Oku »

21 Ağustos 2015 Cuma

BOYAMA VE TATİL KİTABIMIZ

Çalışan annelere yaz tatili sanki daha uzun geliyor. Kendimiz çalışıyoruz. Okula gitmeyen çocukları evde oyalamak avutmak çok zor. Her ne kadar iş çıkışı parklarda bahçelerde gezdirsek de olmuyor. Tüm gün evde olmak aynı şeyleri yapmak, hele hele de apartmanda yaşıyorsa çocuk ve bu site şeklinde değilse çok büyük sıkıntı. Az kaldı okulların açılmasına derken bugün yapılan resmi açıklamayla okulların 28 Eylül'de açılacağını öğrendik. Vay halimize... 
İnstagramda arkadaşların paylaşımlarında görüyordum hep bu tür boyama kitaplarını. Çocukluğumdan bu yana boyama yapmayı hep sevmişimdir. Bir çeşit terapi oluyor bana. Yaz başında almıştım annemle boyuyorum kitabını. Görkem'in çok seveceğini düşünerek hatta oh aman bununla da oyalanır vakit geçirir dediğim bir kitaptı. İkimiz birlikte 3 - 4 sefer ancak oturmuşuzdur boyama kitabının başına. Aslında gerçekten çok zevkli zaman geçiriliyor. Ama erkekle kızın farkı yine ortaya çıkıyor. Aslında resimler kızlara hitap eder nitelikte değil ama Görkem yok tranformers figürleri olsaydı yok yarış arabası figürleri olsaydı daha iyi olurdu demeye başladı. Beraber çok güzel vakit geçiriliyor aslında. Boyarken farklı konulardan sohbet ediyoruz. Müzik dinliyoruz. Ayrı bir kaliteli zaman vakti olduğunu düşünüyorum. Tabi bunu sadece ben düşünüyorum. Kitabı açıncaya kadar yok istemiyorum boyama yapmak falan diyor başına oturunca da anne iyiki de almışsın seninle birlikte boyamak çok zevkli gerçekten hepsini boyamak istiyorum diyor. Çocukları memnun etmek ne zor. Büyüdüklerini hayal ediyorum bazen. Ama bu memnuniyetsizlik şimdilerde böyleyse ilerde biz bu çocukları nasıl mutlu edeceğiz diye düşünmüyor değilim.
Kitabın bir tarafı annenin diğer tarafı çocuğun şeklinde hazırlanmış. En beğendiğim özelliğinden birisi de kağıdının kalın olması böylece keçeli kalem kullanınca arka tarafına çıkıp diğer resmi mahvetmiyor.  Anneler için çizilen sayfalar oldukça zorlayıcı ve karışık, boyayıp bitirmek bir hayli zaman alıyor. Ama benim gibi boyamaktan hoşlanıyorsanız keyifli vakit geçireceğinize eminim. 

Diğer bir kitabımız resimde görüldüğü gibi her haftaya bir fasikül şeklinde tasarlanmış tatil setimiz. İçerisinde hem eğlenceli bulmacalar etkinlikler var hem de çocukların dikkatini çekebilecek konulara yer verilmiş makaleler var. Öğretmenimizin bana sıkı sıkı tembih etmesine rağmen, okullar kapandığında şöyle bir göz ucuyla bakmıştım tatil setlerine. Lütfen Görkem'i fazla sıkmayın demişti öğretmenimiz. Tatil kitabı önerir misiniz dediğimde hiç gerek yok. Ara ara okumayı unutmaması için hikaye kitabı okusun yeter demişti. Bende kendimi dizginleyip almakta çok ısrarcı olmamıştım. 
Taki sevgili Gülşah Önen bloğunda bu seti önerinceye kadar. Yazısını okuduğum gün Baktım araştırdım. Sonrasında kendimi sipariş verirken buldum :) İyiki de almışım. Evde sıkılan Görkem'e en azından bir değişiklik oldu. Test ekini daha çok sevdi. Soru çözmek hoşuna gitti. Ama test ekindeki 20 sorudan oluşan her bir testte nerden baksan 1. sınıf müfradatının dışında 2-3 soru oluyor. Bu konuda biraz daha hassas davranılabilirdi. Sonuçta bu çocuklar soru çözmeyi yeni öğreniyorlar. Boş bırakmak şevklerini kırabilir diye düşünüyorum. Ama bende tudem yayınlarını beğendim. İlgililere önemle tavsiye ederim. 

Devamını Oku »

19 Ağustos 2015 Çarşamba

BEYŞEHİR GÖLÜ

Şu manzaranın hastasıyım. Karşımda bu manzara elimde kitabım yanımda mis gibi sıcak çayım. Daha da bişey istemem desem yalan olur. Söz gelimi yani :)
10 gün kadar önceydi sanırım bir hafta sonu kahvaltıyı yaptık. Plansız bir tatil gününe uyanmanın şaşkınlığı üzerimizde ne yapsak ne etsek diye düşünürken uzun süredir aklımızda olan Beyşehir Gölü'ne gitmeye karar verdik. Saat 12 gibi evden çıktık. Her çıkışımız bir merasim zaten çocuklarla. 14,30 gibi ancak varabildik. Neyse vardık göl kenarına biz evden çıkarken gayet günlük güneşlik olan hava kapandıkça kapandı. Ara ara yağmur bile atıştırdı. 
Çocuklara değişiklik olsun da ne olursa olsun. Gölde yat gezisi yaptık. Biraz geç saate kaldık hafiften üşüdü çocuklar gezinin sonuna doğru şükür ki hastalanmadılar. Tecrübe ettik. 
Bir daha yat gezisini ilk sıraya alacağız :)
Bizimkilere su olsun da ne olursa olsun. Deniz, göl hiç farketmez nerdeyse su birikintisiyle idare edecek kadar vahim durumda bir ilçede yaşıyoruz. Yatın bir ucundan bir ucuna koşturup duran Onur'un keyfine diyecek yoktu. Geziler en çok çocuklara yarıyor. Abur cuburun dibine vuruyorlar. 
Çocuk olmak ne güzel şey...
Bu günlerde Onur'da acayip bir dondurma tutkusu başladı. Akşam üzerileri her gün babasıyla dondurma yiyorlar. Tutku denilecek kadar oldu. Geçen gece babası bunu rüyasında dondurma yalarken görmüş :)) Keşke halini videoya çekseydin dedim. Sizlerle de paylaşırdım instagramdan. Çok güldüm babası güzel taklit ediyor o geceki halini :))
Bu manzaranın da hastasıyım. Hayatımın 3 şovalyeleri :))
Burası da Gölü'ün kenarında çay bahçelerinin ve çocuk parkının olduğu, dört tekerlekli ve iki direksiyonlu bisikletlerin kullanıldığı meydan. 
Bisikletler çok iyi düşünülmüş. Yarım saati 10 lira. Karlı iş ;)
Çok keyifli göl kenarında bununla turlamak.
Benim için gezinin en keyif verici yanı 18 yıldır görmediğim ortaokul arkadaşım Filiz orada görev yapıyor ve ikamet ediyor. Onunla çay bahçesinde buluştuk. Minik kızı Duru yakından çok daha tatlı maşallah. Ben ani haber verdiğim için çok kısa görüşebildik. Bir dahaki sefere daha planlı bir şekilde buluşmak için sözleştik. O kitapkurdu blogerlardan ziyaret etmek isterseniz buyurun lütfen 
tık tık Filizimsi... 
Bu arada kalpler de çok fena açtı bizi Filiz ne dersin :))


Hoşçakalın, sevgiyle kalın...
Devamını Oku »

7 Ağustos 2015 Cuma

2 KÜÇÜK KAŞİF ÇATALHÖYÜK'TE

En son 10 yıl önce gitmişim hayret oysa bana daha yakın bir zamanda gitmişim gibi geliyor. Çeşitli ülkelerden gelen arkeologlarla kazı çalışmaları hala devam ediyor. Rehber eşliğinde ancak yaz aylarında gezme şansımız varmış. Rehberler 2 aylık bir süre için geliyorlarmış. Eskiden çok giderdim açık hava müzelerine, tarihi yerlere. Çocuklar olunca bu merakım biraz geri planda kalmıştı. Anladım ki onlarla da bu tür yerleri gezmek çok eğlenceliymiş. 

Gezmeye gelenlerden küçük bir de kız vardı. Onurla gezi boyunca bu şekilde gezdiler. 
Bıdık bunlar ya :)
Çatalhöyük'ün hemen girişinde kerpiçten yapılmış temsili bir ev karşılıyor bizi. O zamanlar evlere çatılardan giriliyormuş. Aynı zamanda bu merdivenin hemen altında ocak var. Çatı üzerindeki delikler hem ev girişi hem de hava çıkışı olarak kullanılıyormuş.
Bu da temsili evde bulunan kiler girişi. Her evde küçük bir kiler bulunurmuş.
Evlerin kapı girişinde boynuzlu bir hayvan başı bulunurmuş. Boynuzlu hayvanın onları kötü gözlerden ve nazardan koruduğu söyleniyor. 
Evin içinde bulunan bu duvar resimlerinin hemen altında insan iskeletlerine rastlanmış. Ölülerini evlerinin içine gömüyorlarmış. Ölen kişi ile ilişkili olduğu düşünülen insan iskeletlerinin bulunduğu her yerde farklı duvar figürlerine rastlanmış. Resimler belki de ölen kişinin özelliklerinden bahsediyordur. Yazılı dönem olmadığı için varsayımlar ve tarihi bulgulara  göre öyle olduğu düşünülüyor.
Ölülerini cenin pozisyonuna göre gömerlermiş. Resimdeki sıvalı insan kafatası 2004 yılında, bir mezardaki kadın iskeletinin kollarında bulunmuş. Alın ve çene kırmızıya boyalı, sıva ile göz delikleri doldurulmuş ve burun eklenmiş. Saygı duyulan erkek bir ataya ait olduğu varsayılıyormuş.






Çatalhöyük'ten çıkarılan eşyaların asılları Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmekteymiş. Çıkardıkları eşyaların rekonstrüksiyonlarının koyulduğu küçük bir de müze mevcut  Çatalhöyük sahasında.
Bu resim daha sonra başlanan kazı çalışmalarına ait. 
Çatalhöyük, insanların avcı toplayıcılıktan yerleşik hayata geçerek, birlikte yaşamaya başladığı ve tarımsal hayata geçtiği neolitik çağa aittir. İlk kazı çalışmaları 1961-1965 yılları arasında James Mellaart tarafından başlatılıp, pek çok buluntunun geniş kitlelerce tanınmasını sağlamış. Günümüzde devam eden kazıların amacı bulunan nesnelerin çevresel ve toplumsal bağlamla ilişkisini ortaya çıkarmak,  güney alanda devam eden kazıların amacı ise; uzun bir süreçte gerçekleşen değişimi gözler önüne sererek zaman içinde yerleşimin nasıl büyüdüğünü anlamakmış.
Sokak kavramı yokmuş. Evleri üst üste yapıyorlar, yeni bir eve ihtiyaçları olduğunda ev duvarlarının yarısını yapının içine doğru yıkıp, çıkan molozlarla yeni evin temelini oluşturuyorlarmış. 


İki tane kazı alanı bulunuyor. Bu ilk başlanan kazı çalışması. 
Çok enterasan bilgiler var. Yazılı kaynaklar olmadığı için varsayımlarla konuşuluyor tabi. 
Mesela bir evin tamamen yakıldığına ve orada bir de yanmış insan kemiklerine ulaşmışlar. Salgın hastalığın var olduğu ve evin karantinaya alınma şeklinin yakmak olduğu söyleniliyor. 

Keyifli bir gezi oldu bizim için. Çocuklarla herşeyi yapmak mümkün aslında. Engel gibi görünüyor çoğu şeyi yapmaya. Ama biz ilk oğlumuz doğduğundan beri çocuksuz hiç bir yere gitmedik. Onlarla yaptığımız herşey bize daha fazla keyif veriyor. İyiki varlar. Allah acılarını göstermesin.

Devamını Oku »